Ölüm
🎵Gnossiennes: No. 1, Lent
Sadece içsel bir bu konuşma olacak ve yüksek ihtimalle ben yazacağım ve yine ben okuyacağım. Ben hayatımın her aşamasında umuda bir tılsım gibi sarıldım. Bu durumu Afrikalı bi çocuğun en güzel yemekleri yediğini hayal etmesi veya hayatını dine ,tasavvufa adamış bir kişinin cennette en güzel şarapları içip sınırsız bir hazza ulaşacağına inanmasına benzetebilirim. Umut benim yakıtım ve bu olguyu kaybetme eğilimi gösterdiğim her an pes etmeyi seçtim ,o an ne için çabalıyorsam bıraktım ve kaçtım. Hatta bi an intahar etmeyi düşündüğüm kötü bi zamanım da oldu .bi eğilim değildi ,başarılı veya başarısız olduğumu da söylemem ama bi gece ansız bunu gerçekten aklımdan geçirmiştim. İnsan herhalde bu durumlarda o andan daha çok sonrasını yani ölümünden sonraki zamanı düşünüyor ve sanırım bu da birinci evre oluyor. belki de benim gibilerinin tek aşamadığı ya da aşamayacağı bir evre. Biraz daha bu anın içtimaisine girecek olursak; evet ,umudum tükenmişti ama sevdiğim kişiler hala hayatımdaydı . Hayatımın geri kalanını yaşayamayacak olmaktan çok onları bi an hüzne boğmak ve bir daha hiç görmeyecek olmak bana daha ürpertici gelmişti . Bi an annemin çırpınışlarını o zamanki kız arkaşımın göz yaşlarını ,arkadaşlarımın şaşkınlığa varan hüzünlü kabullenişleri beni ziyadesiyle derinden etkilemişti. Ama bugun bazıları hayatımda bile değiller ve ben başka umutlarla hayata tekrardan bağlanmış vaziyetteyim. Ve aynı zamanda sanki o anın bi tür cezalandırılışına tabii tutulmuş gibiyim. -Terketilişim ve yalnızlığımla birlikte.- Evet , ortada yeni umutlar yeni kapılar var ama sevdiklerim çok uzakta ben onlardan onlar benden habersiz yaşamaya devam ediyoruz.
Şu an bu satırları yazarken daha öncesinde binlercekez üzerinde durduğum ,derin düşüncelere daldığım ‘ölüm ‘konusunu tekrardan ele almak istedim nedense. Ama biraz kendi tarzımla alacağım ve biraz da metafor. Hoş zaten kendi tarzımı niteleyecek olsam metafor kelimesini birden fazla kullanırdım da neyse girizgâhı uzun tutmayalım. Ölüm ve yaşam. Aslında bu evreni sadece bu iki kelimeyle özetleyebiliriz. Kimileri bu iki olgu arasına destanlar yazarak geçirmiş olsalar dahi şu iki anı özellikle de ölümü asla aşamıyorlar. Ölümsüz diyeceğimiz olguların bile niteliği oluyor ölüm. Ölümsüz eser , ölümsüz düşünce , ölümsüzlük iksiri… ölümsüzlüğü yine ölümle açıklamak bir ve nevi lanet gibi. ‘Ölüm ve yaşam’ çok etkileyici ve aynı zamanda tüm varlık külliyatımızın da tek gerçeği. Sevdadan da daha gerçek kinden de. Ölüm biraz da acımasız geliyor bana nedense. Bunu kısa ve net bir örnekle açıklayacak olursam .
Sevdiğimiz kişi veya kişilerin Ölümü-yas- hüzün - hayattan bi anlık kopuş- durağanlık - küçük rutinler- periyodu gitgide azalan sancılar- alışma - kayıtsızlık - ve tabii ki unutma
Ölü biri eğer sevdiklerini hala izliyor olsaydı bence tek arzusu unutulmamak olurdu. Ve ölümü bu kadar dramatik yapan en önemli ünitesi de alışmanın yanısıra unutmak veya hatırlanmamak olabilir.
Bugünlük bu kadar yeter belki başka bir gün devam ederim.
-13
Yorumlar
Yorum Gönder